Blogger tarafından desteklenmektedir.

BİYOLOJİ NEDİR

21 Nisan 2014 Pazartesi

 1. Yaşam bilimlerinin ve canlı ya da fosil yaratıklara ilişkin bilimlerin tümü (zooloji, botanik, ekoloji, paleontoloji, fizyoloji, vb.). —2. Türlerin üreme çevriminin çeşitli aşamalarını (embriyoloji, cinsellik, genetik) ve evrimlerinin dayandığı yasaları inceleyen bilim. —3. Moleküler biyoloji, biyolojik mak-romöleküllerin yapısına ve özelliklerine bağlı olarak canlıların bütün niteliklerine, akla yatkın bir yorum getirmeye çalışan anabilim dalı. (Bu bakımdan özellikle genetik maddede bulunan kalıtımsal mesajın yazılışı ve açığa çıkışıyla ilgilenir.) —Uz. have. Uzay biyolojisi, özellikle ağırlıksızlık ve kozmik ışınlar gibi uzay ortamı etkenlerinin biyolojik etkilerini inceleyen bilim dalı.


—ANSİKL. Biyoloji sözcüğü XIX. yy.'ın başlarında ortaya çıktı; 1802 yılında, Fransa'da Lamarck ve Almanya'da Tre-viranus tarafından aynı zamanda öne sürüldü. Terim, hayvanlarda ve bitkilerde yaşam süreçlerinin birliği ilkesini içerir.

tarihçe

Eski bilimin beşiği Yunanistan'dır: Hip-pokrates’in yazdığı tıp ansiklopedisinin etkisi ta XVII. yy.'a kadar sürdü (hekimler biyolojinin öncüleri arasındadır); Aristoteles anatomi, embriyonoluş, botanik kitapları yazdı; dahası, hekim Galenos fizyoloji alanında deneysel yöntemin yaratıcısı oldu. Roma bu konuda ikinci derecede rol oynadı: Koca Plinius her şeyden önce bir derlemeciydi; Lucretius ise, De Natura Rerum adlı eserini Epikuros'tan esinlendi.

Yunan-Roma uygarlığının çöküşü bilimsel araştırmayı durdurdu; araştırmalar ancak XV. yy.'da Rönesans ile yeniden başladı. Bu arada Şam'da, Bağdat'ta, daha sonra Cördoba'da da yaşama alanı buldu.

İtalyan üniversitelerinden yayılan bilimsel rönesans oradan Fransa'ya, Hollanda'ya, Almanya’ya, İngiltere'ye geçti. O devirde biyolojide üç yol izlendiği görülür: anatomi (küçük ve büyük dolaşımın, lenf dolaşımının Michel Servet, Harvey, Pecquet tarafından ortaya çıkarılması), botanik (Montpellier okulu; kral bahçesinin kuruluşu, 1635), zooloji (Belon ve Rondelet). Seramikçi Bernard Palissy jeoloji ve paleontoloji alanında öncü oldu. Bütün bu çalışmalar XVII. yy.'ın sonunda ve özellikle XVIII. yy.'da yapılan bilimsel çalışmaların hareket noktası oldu. Descartes eskilerin otoritesine kesin darbeyi vurdu ( Metot üzerine konuşma [Discours de la Méthode], 1637).

XVII. yy.'ın ortalarından başlayarak aletlerin (büyüteç, mikroskop) ve yeni tekniklerin (özellikle şırınga) kullanılması konuların olumlu yönde incelenmesini kolaylaştırdı. Malpighi (1628-1694) mikroskobik anatomiyi kurdu. Van Leeuwenhoek (1632-1723) protozoolojinin ve riyolojinin babası oldu. Réaumur (1683-1757) fizyoloji ve etolojinin kurucuları arasında yer aldı. Çok geçmeden üreme ve embriyonoluş üstüne çalışmalar başladı (Redi, Spallanzani, De Graaf, Wolff, Bonnet). Gözlemlenen çeşitli olgular,.ancak XIX. yy.'da, gametlerin gerçek değeri belirlendikten sonra anlaşılabildi. Modern kimyanın yaratıcısı Lavoisier (1743-1794), genel fizyolojinin de öncülerinden oldu. Solunumun bir yanma olduğunu, hayvansal ısının sindirim, solunum ve terleme sonucunda oluştuğunu ortaya koydu. XVIII. yy.'daki buluşları tamamlamak için sistematik alanındaki çalışmaları da bunlara eklemek gerekir. Bilimde hayvansal ve bitkisel adlandırmanın Linné'nin Systema naturae adlı eserinin (1758) 10. basımına dayandığını herkes bilir. Böylece modern biyoloji XVIII. yy.’da yaratılmış oldu. .

XIX. yy.'da biyoloji tam atılım yaptı ve olayları, görüşleri yansıtan çeşitli akımlar doğdu. Araştırmalar dört büyük doğrultuya göre yönlendi: morfoloji, fizyoloji, kalıtım ve genetik, evrim.

Morfolojinin kurucuları Lamarck (1744-1829), Cuvier (1769-1832) ve E. Geoffroy Saint-Hilaire'dir (1772-1844). Çok geçmeden bu bilim birçok dala ayrıldı: sitoloji, protistoloji, zoolojinin deniz bilim ve hayvanlar açısından genişlemesi, botanik ve bitkiler, paleontoloji, doğal ve deneysel embriyoloji, döllenme, bakteriyoloji, süzgeçten geçen virüslerin incelenmesi. Fizyoloji elbette ancak morfolojiye, kimyaya ve fiziğe paralel olarak gelişebilirdi. Cl. Bernard, Introduction à l'étude de la médecine expérimentale (Deneysel tıbba giriş) adlı eseriyle XIX. yy. fizyolojisinin büyük ustası olduğunu kanıtladı. Genel fizyolojinin yanı sıra, kimyasal fizyoloji, enzimlerin, vitaminlerin, hormonların tanınmasıyla büyük bir gelişme gösterdi. Böylece biyolojik kimya ve endokrinoloji (içsalgı bilimi) doğdu.

Kalıtımla ilgili bazı sezgiler vardı, ama mekanizması uzun süre esrarını korudu. Kalıtımın yarı matematiksel geçerliği 1865'te Mendel tarafından ortaya kondu; ama onun çalışmaları ancak 1900'de gerçek değerini buldu. De Vries, Correns, Tschermak, Bateson, Cuénot, Castle, Morgan gibi bilginlerin çalışmaları sayesinde bir kalıtım bilimi kuruldu. Morgan, Mendel yasalarını sitolojiye (hücre bilimi) bağlayarak kalıtımın kromozomsal teorisini kurdu.

Biyolojik anabilim dallarının tümü evrim olgusunu vurguladı. Art arda öne sürülen teoriler (lamarckçılık, darwincilik, mütas-yonculuk, yenidarwincilik, karma teori...)’ evrimi açıklamaya çalıştı: hepsinin eksik bir yanı bulunduğundan eleştiriye uğradı, ama gene de her biri açıklayıcı bir ileri adım sayıldı ve hiçbiri büsbütün ortadan silinmedi.

Çağdaş evre moleküler biyolojinin gelişmesiyle başladı; bunu elektronik mikroskobun bulunması ve kromozomlarda kalıtımın şifresini içeren temel bileşen olarak DNA'nın varlığının tanıtlanması sağladı (O. T. Avery, C. M. McLeod, M. McCarty, 1944). F. H. C. Crick ve James D. Watson, 1954'te genetik şifre kuramını öne sürdüler ve 1961 'de, F. Jacob ile J. Monod haberci R N A'nın temel rolünü ispatladılar. O zamandan beri, çeşitli biyolojik bilimler alanında araştırmalar birbirini izledi. Biyolojik bilimlerin uygulama alanı büyük ölçüde genişlemekte, özellikle hücre melezlemeleri ve genetik mühendisliğine ilişkin başka alanlarda gelişmeler olmaktadır; bu sayede bakterilerden yararlanılarak ecza ve ilaç olarak kullanılabilecek moleküller büyük çapta ve ucuza üretilebilecektir. Öte yandan biyotek-noloji de çeşitli kimyasal bileşiklerin yapımını üstlenmektedir.

biyolojinin bölümleri

En geniş anlamda alınacak olursa biyoioji ya da doğru deyimiyle biyolojik bilimler canlı varlıkları (bugün için bilinen 350 000'den fazla bitki ve bir milyondan fazla hayvan türü) inceler ve doğa bilimleriyle karışır. Biyolojinin en büyük iki dalı botanik ve zoolojidir; ayrıca onlar da birçok bilim dalına ayrılır: morfoloji, anatomi, sitoloji, histoloji, genetik embriyoloji, fizyoloji, endokrinoloji, patoloji, ekoloji, etoloji, paleontoloji, sistematik, vb.

Fakat, dar anlamda biyoloji, ya da daha doğrusu genel biyoloji yalnız organik yaşamın ana sorunlarını ele alır: canlı varlığın oluşumu, türlerin evrimi, yeryüzünde yaşamın doğuşu, özellikle üreme ve büyüme sorunları.

Bu bağlamda ele alınacak olursa biyoloji en başta sitolojiyi içerir, çünkü sitoloji canlı varlıkların hücrelerini, onların biçimlerini, yapılarını, fiziksel ve fizyolojik özelliklerini ve evrimlerini inceler.


Canlı varlık çoğu zaman bir yumurtadan meydana gelir. Bu yumurtanın kökeni nedir? Yapısı nedir? Nasıl gelişir? Bu soruların cevabı, normal eşeyli üremeye ilişkin kavramların tümünü içerir (yumurta oluşumu, sperma oluşumu, döllenme, embriyoloji, cinsellik). Eşeyli üreme bazen çok özgül biçimler de gösterir (parteno-genez, yani döllenmesiz üreme).

Eşeyli üreme genel üreme biçimi olmakla birlikte, eşeysiz üreme de az değildir (bölünme, tomurcuklanma, daldırma, sporlanma...). Birçok canlı varlıkta ardışık olarak eşeyli bir dölün ardından eşeysiz bir döl gelir.

Üreme sorunlarına aşı, yenilenme, oto-tomi gibi daha özgül olguları da eklemek gerekir. Türlerin evrimi başlı başına engin bir bölümdür, evrim olgusunu, onun çeşitli kanıtlarını, kurallarını ve etmenlerini (çeşitlenme, mütasyon, kalıtım, ayıklanma, fenogenetik...), uyumu, özelleşme mekanizması ve aşamalarıyla türlerin doğuşunu, evrimi açıklayıcı kuramları anlatmaya çalışır.

Yaşamın başlangıcı da, birçok varsayımla az çok geçerli cevap verilmeye çalışılmış olan bir sorudur.

Bu genel biyolojiye yakın zamanda yeni bir bilim dalı daha eklendi: moleküler biyoloji. Bu bilim, biyolojik molekülleri, biçimlerine ve işlevlerine ilişkin niteliklerinden yararlanarak özgül yapıları bakımından belirlemeye çalışır. Nitekim, moleküler sitoloji, moleküler embriyoloji ve moleküler genetik bu sayede kurulabilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder